EYT ERKEN YAŞTA EMEKLİLİK HİZMET TESPİT DAVALARI

EYT’LİLER İÇİN HİZMET TESPİT DAVASI VE AVUKATLIK STAJ SÜRESİNİN BORÇLANDIRILMASI

8 Eylül 1999 tarihi öncesine kadar SSK’lı olan kadınlarda 20 yıl, erkeklerde ise 25 yıllık sigortalılık süresini ve 5000 prim gününü  tamamlayan çalışanlar emekli olabiliyorlardı. BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı’na tabi olanlarda ise bu prim günü erkeklerde 9000, kadınlarda 7200 olarak belirlenmişti. Yani 18 yaşında çalışmaya başlamış bir kadın 38 yaşında, bir erkek ise 43 yaşında emekli olabiliyordu. Fakat 8 Eylül 1999 tarihinde çıkarılan 4447 sayılı kanun ile birlikte emekli olmak için gereken prim günü sayısı 7000’e çıkarıldı, aynı zamanda sigortalılık süresi ve prim gününün yanı sıra kademeli olarak yaş şartı da getirildi. Son haliyle emeklilik yaşı kadınlarda 58, erkeklerde ise 60 oldu. Dolayısıyla sigortalılık süresini ve prim gününü tamamlamış olmasına rağmen emekli olmak için belirlenen emeklilik yaşını bekleyen yaklaşık 6 milyon çalışan için kullanılan EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) terimi ortaya çıktı. Bu çalışanlar eski düzenlemeye dayanarak devletle aralarında sözleşme imzaladıkları için sonradan çıkan söz konusu kanunun geçmişe dönük uygulamasının kaldırılmasını ve işe başladıkları tarihteki yürürlükte olan düzenlemeye göre emekli olmak istiyorlar.

8 eylül 1999 tarihinden önce sigorta kaydını yaptıranların birkaç gün içinde yayınlanacak olan düzenlemeden faydalanabileceği zaten bilinmektedir. Bu düzenlemeden SSK’lıların yanı sıra, 8 Eylül 1999’dan önce sigortalı olan Bağ-Kur’lu kadın çalışanlar 7200 prim gün sayısını, erkek çalışanlar da 9000 prim günü tamamladıklarında EYT düzenlemesinden yararlanabilecek. Eylül 1999 öncesi sigortalı olan Emekli Sandığı’na bağlı memurlardan kadın memurlar 7200 prim gün sayısını, erkek memurlar da 9000 prim günü tamamladıklarında EYT düzenlemesinden yararlanarak emekli olabilecekler. Tabii ki bu düzenlemeyle beraber ilk etapta emekli olacak 2 milyon kişi işverenlerin üzerinde finansal bir yük oluşturacak, bunu önlemek için de işverene KGF desteği verilecek.

HİZMET TESPİT DAVASI ‘NDA YOL HARİTASI

Asıl sorun, 1999 tarihinden önce çalışmaya başlayan fakat sigortasız çalıştırılanların yeni EYT düzenlemesinden yararlanıp yararlanamayacağıdır. Bu tarihten önce sigorta kaydı yapılmadan çalıştırılanlar söz konusu tarihten önce çalıştıklarını kanıtlayabilirlerse yeni düzenlemeden yararlanacaklar ve hizmet tespit davası açabileceklerdir. Hizmet tespiti davası, SGK’ya hizmet süreleri hiç veya eksik bildirilen, sürekli çalışmasına rağmen işe giriş-çıkış yaptırılan, SGK girişleri geç yaptırılan veya sigortasız çalıştırılan işçilerin işverene karşı açacağı iş davalarını ifade eder.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun  86/3. Maddesinde “Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin işveren tarafından verilmediği veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır “ şeklinde de ifade edildiği üzere söz konusu tarihten önce sigortasız çalışanlar, primleri eksik yatırılanlar veya sigorta başlangıcı geç yapılanlar; ilk işe giriş tarih kayıtlarının gerçek işe başlama tarihleri olması için 6100 sayılı Kanun’un 115/2. Maddesi gereğince bir dava şartı olarak öncelikle SGK’ya yapacakları başvuru neticesinde ret alırlarsa; hizmet tespiti veya diğer adıyla bir günlük sigortalılığın tespiti davasını işverenlerine karşı açabileceklerdir.  İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4. Maddesi gereğince SGK, EYT hizmet tespit davalarında davalı değil, feri müdahil sıfatıyla yer alacaktır. 

Bunun yanı sıra alt işverenlik ilişkisinin varlığı halinde alt işveren ekonomik durumu kötü ve işçiye borcunu ödeyemeyecek halde ise, asıl işveren borçtan tam sorumlu olacaktır.

Hizmet Tespit Davası Anayasal sosyal güvenlik hakkı ile ilgili olup temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkını korumak, hak kayıplarının önüne geçmek ve meşru gerçekliğe ulaşarak kamu düzenini sağlamak amacıyla işçi ve ölen işçi yakınlarının gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, mahkemece re'sen araştırma da yapılmalıdır. 

7036 sayılı Kanun’un 5. Maddesi gereğince Hizmet Tespit Davalarında görevli mahkeme iş mahkemeleridir ve bu davalar arabuluculuk kapsamı dışındadır. Yetkili iş mahkemesi ise; işin veya işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi veya davanın açıldığı tarihteki davalının ve davalılardan birinin yerleşim yeri mahkemesidir. 

İşçi veya ölümü halinde hak sahipleri, hizmetin geçtiği yıl dikkate alınmaksızın ileriye doğru olarak 5 yıl içerisinde İş mahkemesine başvurarak hizmet tespit davası açması gerekmektedir. 5 yıllık süre hak düşürücü süredir, dolayısıyla hakim re'sen dikkate alacaktır. Fakat bu hak düşürücü sürenin işlemesini durduran belgeler bulunmaktadır. Bu belgeler Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde sayılmıştır ve SGK’ya verildiği takdirde hizmet tespit davasında hak düşürücü süre işlemeyecektir. Bunlar;

- Dört Aylık Sigorta Prim Bordrosu (m.17)

- Aylık Sigorta Primleri Bildirgesi (m.17)

- Sigorta Hesap Fişi (m.18)

- İşe Giriş Bildirgesi (m. 27)

- Kurum müfettiş tutanak veya raporları, ölçümleme belge ekleri veya Kurum yetkili elemanlarının sigortalıya ilişkin düzenledikleri belgeler

- Sicil numarası gösterilmeyen, ancak sigortalının adının yazılı olduğu işverence Kuruma verilen belgeler

- Hak düşürücü süre içerisinde, işveren aleyhine açılan ancak Kurumun hasım olmadığı tespit davaları

Bu durumla ilgili yol gösterici olarak bir Yargıtay kararı da bulunmaktadır;

(Yargıtay, 21. Hukuk Dairesi,Esas : 2018/334, Karar : 2019/1181, Karar Tarihi : 21.02.2019) “…İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16) , dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun’un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.Maddede belirtildiği üzere yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği açıktır…”

Fakat istisnanın istisnası olarak; İşe giriş bildirgesi düzenlenerek işverene ait işyerlerinde birden fazla kısmi ve kesintili bir şekilde Kuruma bildirildiği açıkça belli olan durumda aynı işverenin değişik işyerlerindeki hizmet akdi kesintisiz olarak devam ettiğinden, hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez.

İşe giriş bildirgesindeki imzanın sigortalıya ait olmaması durumunda ise bilirkişilerce kapsamlı bir araştırmanın gerekmektedir. Bu durum Yargıtay karanında şu şekilde belirtilmiştir;

(Yargıtay, 21.Hukuk Dairesi, Esas: 2004/6010, Karar: 2004/9621, Karar Tarihi: 09.11.2004) “…İşe ilk giriş bildirgesindeki imzanın davacıya ait olmadığının saptanması halinde diğer deliller hep birlikte değerlendirilerek çalışmanın tespitine karar verilebilir. Oysa, mahkemece bu yönde hiçbir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Somut olayda, davacı, 03.03.2003 tarihli celsede işe ilk giriş bildirgesindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiştir. Bu durumda mahkemece, hizmet tespiti davalarının özelliği dikkate alınarak işe giriş bildirgesindeki imza üzerinde yöntemince uzman bilirkişiler aracılığı ile inceleme yaptırılmak oluşacak sonuca göre hak düşürücü sürenin geçip geçmediği belirlenmek ve tüm deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…”

YENİ DÜZENLEMEYLE AVUKATLIK STAJ SÜRESİ ÜZERİNDEN BORÇLANMA MÜMKÜN OLACAK MI?

SSK, BAĞKUR ya da Emekli Sandığı statüsünde çalışanlar bazı durumlarda eksik olan sigorta prim günlerini geriye dönük olarak borçlanma yoluyla tamamlayabilirler. Bu durumlar; askerlik borçlanması, yurtdışı borçlanma, doğum borçlanması durumlardır ve yeni düzenlemeyle de bu madde uygulanmaya devam edecektir. Staj ve çıraklık sürelerinin borçlanmadan sayılıp sayılamayacağı sorusuna Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, "Onlar farklı. Onlar EYT kapsamında değil zaten. Sigorta girişi olanlarda bir sorun yok. Çıraklık ve stajyerlik bir sigorta girişi değil. Onlar sağlık sigortasını korumak üzere geliştirilmiş bir sistem." Şeklinde yanıtını  vermişti. Yani genel anlamda staj süreleri borçlanmadan sayılmayacak fakat Avukatlık Stajı ile ilgili 5510 sayılı kanunun 41. Maddesinde “Sigortalı olmaksızın avukatlık stajını yapanların normal stajda geçen süreleri” ifadesiyle bu süre borçlanma kapsamına dahil edildiği için Avukatlık Stajını tamamlamış avukatlar da prim tutarını ödedikleri takdirde sigortalarının başlangıç tarihini geriye götürebileceklerdir. Söz konusu pirim tutarları için Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı aşağıdaki tablo yol gösterici olacaktır. 

HER DAVAYI KENDİ DİNAMİKLERİ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRMEK GEREKECEĞİNDEN MUTLAKA PROFESYONEL OLARAK DESTEK ALINMALIDIR